Kefil ile Asıl Borçlu Arasındaki İlişki, Kefilin Rücu Hakkı ve Alacaklıya Halefiyeti

I. GİRİŞ

Şahsi teminat sözleşmelerinin uygulamada en çok karşımıza çıkan görünümü olan kefalet sözleşmeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581 ila 603 maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 581.maddesinde kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır.

II. KEFALET SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI

Kefalet sözleşmesi alacaklı ile kefil arasında yapılır. Asıl borçlu kefalet sözleşmesinin tarafı değildir. Her ne kadar asıl borçlu kefalet sözleşmesinin tarafı olmasa ve kefalet sözleşmesi bağımsız nitelikte bir sözleşme de olsa kefalet kurumunun mahiyeti gereği kefil ile asıl borçlu arasında da ilişki mevcut olup bu ilişkiye bağlı olarak kefilin ve asıl borçlunun birbirlerine karşı hakları ve yükümlülükleri mevcuttur.

III. KEFİL İLE ASIL BORÇLU ARASINDAKİ İLİŞKİ

Kefil ile asıl borçlu arasındaki halefiyete dayalı genel ilişki, Türk Borçlar Kanunu’nun 595 ila 598. maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra kefil ile asıl borçlu arasında, iç ilişkiye dayalı özel bir ilişki de mevcuttur. Bu ilişki vekalet, vekaletsiz iş görme yahut sebepsiz zenginleşme olabilir.

Kefil, asıl borçluya karşı aralarındaki iç ilişkiye dayanarak rücu talebinde bulunabileceği gibi halefiyete dayanarak da rücu talebinde bulunabilir. Ancak halefiyete dayalı rücu hakkı ile iç ilişkiye dayalı rücu hakkı aynı anda kullanılamaz.

Kefilin özel rücu hakkı, BK m.596/3’de düzenlenen ‘’ Kefil ile asıl borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan istem ve def’iler saklıdır.’’ hükmünden kaynaklanmaktadır.

Kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişki ise vekâlet, vekâletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme şeklinde ortaya çıkabilir.

A. Kefil ile Asıl Borçlu Arasındaki İç İlişkiye Dayalı Rücu İlişkisi

1. Vekalete Dayalı Rücu İlişkisi

Bir kimsenin asıl borçlunun isteği üzerine kefil olmayı kabul etmesi durumunda asıl borçluyla kefil arasında bir vekâlet ilişkisi ortaya çıkar. Kefilin vekalet ilişkisine dayalı olarak rücu hakkını kullanabilmesi için kanunda vekile yüklenen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. 

Vekâlet ilişkisine dayanan kefil, TBK m.510/1 hükmü doğrultusunda alacaklıya yaptığı ödemenin karşılanmasını talep edebilir. Zira söz konusu maddede vekâlet verenin vekâlet ilişkisi sebebiyle vekilin yüklendiği borçlardan onu kurtarması gerektiği ifade edilmiştir.

Ayrıca kefilin vekalete dayalı rücu talebinde asıl borçlu, kefilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek zorundadır.

Kefilin rücu talebine karşı vekalet veren asıl borçlu kusuru bulunmadığını ispat ederse zararın tazminine dair sorumluluktan kurtulabilir. (TBK 510/2)

2. Vekaletsiz İş Görmeye Dayalı Rücu İlişkisi

Kefalet sözleşmesi, asıl borçlunun talebi ve bilgisi olmaksızın gerçekleşmiş olabilir. Zira, kefalet sözleşmesinin yapılması için asıl borçlunun onayına ihtiyaç yoktur. İşte böyle bir durumda kefil ve asıl borçlu arasında vekâletsiz iş görme ilişkisi kurulmuş olabilir. 

Öğretide vekâletsiz iş görme ilişkisinin kurulması için üç unsurun bulunması gerektiği belirtilmektedir:

1.Bir başkasının hukuk alanına müdahale etmiş olmak

2.Başkasının hukuk alanına yapılan müdahalenin bir yetkiye dayanmaması

3.İş gören kişinin başkasının işini görme iradesi taşıması

Kefil ile asıl borçlu arasında vekâletsiz iş görme ilişkisi varsa, rücu talebi TBK m.529’a dayanacaktır. Buna göre, iş sahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, iş görenin gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek zorundadır.

Ayrıca kefilin vekâletsiz iş görme ilişkisine dayanarak rücu talebinde asıl borçlu, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek zorundadır.

İş sahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür (TBK m.529/1). Vekalete dayalı rücu talebinden farklı olarak asıl borçlunun kefilin zarara uğramasında bir kusuru bulunmasa dahi hâkim, zararın tazmin edilmesine hakkaniyet ilkesi çerçevesinde karar verebilir.

3. Sebepsiz Zenginleşmeye Dayalı Rücu İlişkisi

Kefil ile asıl borçlu arasında vekâlet veya vekâletsiz iş görme olarak nitelenebilecek bir ilişki bulunmaması halinde, kefilin özel rücu talebinin dayanağı sebepsiz zenginleşme olacaktır.

Sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak yapılacak olan rücu talebinin kapsamı, asıl borçlunun bu ödeme sebebiyle zenginleştiği miktara göre belirlenir.

Ayrıca kefilin rücu talebinde bulunduğu sırada, asıl borçlu sebepsiz zenginleşmenin getirdiği ekonomik çıkara sahip değilse, rücu talebi karşısında zenginleşmenin eksildiği veya yok olduğu savunmasında bulunabilir.

B. Kefil ile Asıl Borçlu Arasındaki Halefiyete Dayalı Rücu İlişkisi

Türk Borçlar Kanunu’nun 596/1 maddesine göre; “Kefil, alacaklıya ödemede bulunduğu oranda alacaklının haklarına halef olur.”

Kefilin asıl borçluya karşı genel Kefilin alacaklıya halef olması, alacaklının borçluya karşı sahip olduğu hakların kefile geçmesi anlamına gelir. Bu hakların kefile geçişi ise, alacaklının rızasına veya onayına bağlı olmaksızın kefilin alacaklıya ifada bulunmasıyla birlikte kanun gereği kendiliğinden gerçekleşir.

Rücu hakkının doğması için bazı şartların gerçekleşmesi gerekmektedir:

1. Geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunması

2. Kefilin alacaklıyı tatmin etmiş olması

Kefil alacaklıyı tatmin ettiği oranda asıl borçluya karşı yasal rücu hakkına sahip olacaktır demiştik. Öyleyse kefilin genel rücu talebinin kapsamını belirlerken kefilin alacaklıya karşı sorumluluğunun kapsamı yol gösterici olacaktır.

Kefilin sorumluluğunun kapsamı TBK 589’da düzenlenmiştir. Buna göre;

“Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumludur:

1. Asıl borç̧ ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları.

2. Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karsı yönelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflar.

3. İslemiş̧ bir yıllık ve islemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın islemiş bir yıllık ve islemekte olan yıla ait faizleri.

Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.”

TBK 591/1’e göre Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır. Asıl borçluya ait savunmaları ileri sürmeksizin alacaklıya ödemede bulunan kefil, asıl borçluya rücu hakkını kaybedebilir.

Eğer kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder (TBK m.591/3).

Borcu tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek zorundadır (TBK m.597/1). Söz konusu bu hüküm, çifte ödeme olgusunun önüne geçmek amacıyla düzenlenmiştir. Kefill, bu bildirimde bulunmazsa ve ödemeyi bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen borçlu da alacaklıya ifada bulunursa kefil rücu hakkını kaybeder (TBK m.597/2).

TBK 597/3 hükmünde her ne kadar kefil rücu hakkını kaybetse de “Alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı saklıdır” denmek suretiyle kefile bir imkan tanınmıştır.

C. Kefilin Güvence Verilmesini ve Borçtan Kurtarılmasını İsteme Hakkı

TBK 595’te belirtilen koşulların gerçekleşmesi ile kefil, asıl borçludan teminat gösterilmesini isteyebileceği gibi asıl borç muaccel ise kendisini kefalet borcundan kurtarmasını da isteyebilecektir.

Kefil tarafından teminat talep edilmesi için borcun muaccel hale gelmiş olmasına gerek yoktur. Burada güdülen amaç asıl borcun muaccel olmasından önce asıl borçluyu takip imkânı yokken asıl borçlunun vaziyetinin bozulması duru- munda kefilin korunmasıdır.

TBK 595’e göre Kefil, şu durumlarda asıl borçludan güvence verilmesini ve borç muaccel olmuşsa, borçtan kurtarılmasını isteyebilir:

1. Asıl Borçlunun, Kefile Karşı Olan Taahhütlerine Aykırı Hareket Etmesi

Kefalet borcundan kurtarma çeşitli şekillerde gerçekleşebilmektedir. Örneğin; asıl borçlu borcu ödeyebilir, başka kefiller bulabilir, ayni teminat vermek suretiyle alacaklının kefili ibra etmesini sağlayacağını taahhüt edebilir.

Asıl borçlu bazı davranışlarda bulunmaktan imtina edebilir. Örneğin; spekülatif oyunlara girmeyeceğini, taşınmazlarını rehinler ile kısıtlamayacağını, kumar oynamayacağını, kendisi kefalet taahhüdü altına girmeyeceğini, ticari işlemlerde defter tutacağını, kefile tutulan bu defterlerini inceleme yetkisi vereceğini kefile karşı taahhüt edebilir.

2. Asıl Borçlunun Temerrüde Düşmesi

Asıl borçlunun temerrüde düşmesiyle birlikte, kefil için teminat gösterilmesini veya borçtan kurtarılmasını isteme hakkı doğmaktadır. Asıl borçlunun temerrüde düşmesi yeterli olup, temerrüdün gerçekleşmesinden sonra asıl borçluya alacaklı tarafından süre verilmiş olması kefilin doğmuş olan hakkını ortadan kaldırmayacaktır.

3. Asıl Borçlunun Yerleşim Yerini Diğer Bir Ülkeye Nakletmesi Yüzünden Asıl Borçluya Başvurma İmkanının Önemli Ölçüde Güçleşmesi

Burada önemli olan husus asıl borçlunun yerleşim yerini ülke sınırları dışına nakletmesi sebebi ile takibin güçleşmiş olmasıdır. Bu doğrultuda borçlunun ülke sınırları içerisindeki yerleşim yeri değişikleri kefilin talepte bulunma hakkını doğurmayacaktır. Çünkü takibin güçleşmesi gibi bir husus söz konusu olmayacaktır.

4. Kefilin Riskinin Sonradan Büyük Ölçüde Artması

TBK m.595/3. bent hükmündeki düzenlemeye göre, borçlunun ekonomik durumunun kötüleşmesi veya mevcut teminatların değer kaybetmesi ya da borçlunun kusuru sebebiyle kefilin üstlendiği rizikonun, kefalet sözleşmesinin kurulma tarihine oranla önemli ölçüde artması halinde kefil, asıl borçludan güvence verilmesini veya borçtan kurtarılmasını isteyebilecektir.

Kefilin riskinin büyük ölçüde artıp artmadığının kıstası, her somut olaya göre kendi içinde ele alınarak hâkim tarafından değerlendirilecektir.

Asıl borçlunun malvarlığı durumunun kötüleşmesi sebebiyle kefilin üstlendiği riskin artmasında borçlunun kusurunun bulunup bulunmadığı aranmamaktadır.

IV. KEFİLİN HALEFİYETİ

A. Kefilin Alacaklının Haklarına Halef Olması

TBK m.596/1. fıkrasında; “Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olur. Kefil, bu hakları asıl borç muaccel olunca kullanabilir” hükmü düzenlenmiştir.

Kefilin, alacaklının haklarına halef olması kanundan kaynaklanan bir durum olduğu için kefilin alacaklının haklarına halef olması kendiliğinden gerçekleşmektedir. Halefiyetin söz konusu olabilmesi için alacaklının rızasına da ihtiyaç yoktur.

TBK m.582/3 fıkrasında; “Kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil, bu bölümde kendisine tanınan haklardan önceden feragat edemez.” denmektedir. Bu hüküm, TBK 27’de düzenlenen “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” hükmüne paralel olarak düzenlenmiştir.

Alacaklının hakları kefil tarafından tatmin edildikten sonra halefiyette, asıl borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisinden bağımsız yeni bir alacak hakkı meydana gelir.

B. Kefilin Rehinlere Halef Olması

TBK m.596/2. fıkrasında; “Kefil, aksi kararlaştırılmamışsa, rehin hakları ile aynı alacak için sağlanmış diğer güvencelerden sadece kefalet anında var olan veya bizzat asıl borçlu tarafından, sonradan özellikle bu alacak için verilmiş bulunanlara halef olur. Alacaklıya kısmen ifada bulunan kefil, rehin hakkının sadece bunu karşılayan kısmına halef olur. Alacaklının rehin konusu üzerinde geriye kalan alacak hakkı, kefilin rehin hakkından ön sırada gelir.” hükmü düzenlenmiştir.

Madde hükmünde “aksi kararlaştırılmamışsa” ibaresine yer verilmiş olduğu için kastedilen alacaklıya ödemede bulunmuş olan kefile intikal eden rehinlerin ve diğer güvencelerin kefil ile alacaklı arasında yapılacak bir anlaşma ile genişletilmesi mümkündür.

Kefaletin sonuçlanmasından sonra üçüncü kişiler tarafından verilen rehinler paraya çevrilmiş olursa veya borç, taşınmazı ipotek veren üçüncü kişi malik tarafından ödenirse üçüncü kişinin Türk Medeni Kanun’un 884. maddesine göre alacaklının haklarına halef olacağı ve Türk Borçlar Kanunu’nun 596. maddesinin dördüncü fıkrasında kefile karşı rücu hakkını ileri sürebileceği düzenlenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir